13 Aralık 2011 Salı

tanrı parçacığı var gibi

Merhaba ben CERN deneyini yürüten ekibin başkanı Fabiola Gianotti, 
Dün akşam ekip arkadaşlarımla çok geç saatlere kadar Breaking Bad'in 2.sezonunu izlediğimiz için günlük deney programımızın birazcık gerisinde kaldık.
Neyse ki, sabah erken kalkıp dinç kafayla deneyi bitirebilmek için, aklımıza saatlerimizi sabah 6’ya kurmak geldi de gönül rahatlığıyla yataklarımıza yattık.
Sabah daha afyonumuz patlamadan kapının ziline uyandık. Bir de baktık gazeteciler.
Bugün basın açıklaması varmış meğersem.
Gazetecileri ağırlamak için tam buyur edicem, göz ucuyla içeri bir baktım ki  laboratuar çok dağınık. Hemen asistanımı itekledim önlerine. Amacım biraz zaman kazanıp etrafın kaba temizliğini yapmaktı.
“Asistanım gerekli açıklamayı yapacaktır değerli basın mensupları.” dedim.
Asistanım sessizce "Hocam siz varken bize açıklama yapmak düşmez." dedi.
"Sus!" dedim önlüğünün arkasındaki beyaz kemerini çekiştirerek "Sus yoksa yakarım yüksek lisansını!."
Eli mahkum gitti ilgilendi basın mensuplarıyla.
Bir saat sonra Twitter'dan öğrendim ki; bizimki "Tanrı parçacığı var gibi." diye bir açıklama yapmış. Basın sıkıştırınca da ağlamaya başlamış "Valla biz daha o konuya gelmedik!" diye.
Buradan sizin aracılığınızla, yapılan talihsiz açıklamaların gerçeği yansıtmadığını söylemek istiyorum.
Eklemek istediğim son bir şey daha var.
Eğer biraz daha ödenek olursa işlerin daha hızlı yürüyebileceğini hatta bütün atomların çarpıştırılmasını en geç 2015 seçimlerine yetiştirebileceğimizi umuyorum.
Saygılar!

22 Şubat 2011 Salı

sıkıntıdan patladım

Az önce sıkıntıdan patladım, odaya dağılan iç organlarımı inceliyorum. Elimdeki kalemle suprarenal bezimi dürttüm. Yazık, hala adrenalin salgılıyacam diye uğraşıyor. Oysa ben çoktan patladım, rahatladım bile.
Gözüm kitaplığımın üzerine saçılmış bir kısım organımdan yağlanma yapmış pofidik karaciğerime takılıyor. Bana bakıp kıs kıs gülüyor ve "ben jack'in karaciğeriyim" diyor, "sktir lan fayt kılap özentisi" diyorum elimdeki kalemi fırlatarak. 
Psikomotor becerilerim yavaşladığı için isabet ettiremiyorum. Kalemin yerde sekişini izliyorum. Yuvarlanarak biraz ilerdeki ayak serçe parmağımın orada duruyor. Kalemin değmesiyle irkilerek konuşmaya başlayan parmağım "Abi evrimsel süreçte yavaş yavaş biz kaybolucaz biliyor musun?" diyerek, yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen bir geyiği harlıyor. "Doğru diyosun kardeş ben de duymuştum öyle bişey." diyor kulak memem. "Daha ona en az beş bin yıl var." diye muhabbete dahil oluyor pankreasım. 
Allahım sen sabır ver diyorum, en azından biraz önce kendi kendime sessizce sıkılıyordum.
İnsana doğru dürüst bir şizofreni bile yaşattırmadılar.
"Haklısın valla!" diyor hipokampusum.